Kanlı İspanyol sömürgesi döneminin etkilerinden birisi dillerindeki İspanyolca kelimeler. İkinci resmi dilleri ise İngilizce, yani görünürde iletişim sorunu yok. Ama sözkonusu taksiciler olunca iletişmek pek mümkün olamıyor. Taksi için en rahat ve taksimetreli olacağını düşünerek havaalanının taksi deskine gittik. Son kullanım süresini çeyrek geçmiş bir arabaya bindirdiler. Üstelik görevli eleman "hani benim bahşişim" demez mi ... 10 dakikalık yol trafikle 20 dk. sürdü. Taksimetrede zaten kazıkladığı yetmezmiş gibi ( 350 Filipin pesosu PHP = 17 TL ) şoför trafik nedeniyle üstüne para istedi. Allahtan bizim de işimize gelmediğinde anlamama yeteneğimiz var ama yine de ilk kazığımızı yemiştik. Dönüş günü aynı yola yarısını ödedik. Makati Holiday Inn yeni ve güzel bir otel. Resepsiyonist kızın çalıştığı cruise gemileriyle çok gelmiş Istanbul'a. Bize standart oda fiatına delux oda verdi sağolsun. Odaya girdiğimizde soğuk algınlığı, nezle, klimalar ve yorgunluktan erkenden yattık.
Yürüyerek Filipinler'in özgürlüğünün babası Dr. Jose Rizal'in adıyla yapılan, Lunetta da denilen Rizal Park'a girdik. 2.dünya savaşında çok hasar gördüğünden yenibaştan yapılmış bir şehir Manila.
Tarihi bölgenin içinde bile dizboyu fakirlik, derme çatma kulübeler, sokakta dilenciler var. Tur yaptırmak için paçamıza yapışan faytoncular ve 3-4 kişilik tricycle ( kabinli bisiklet ) sürücüleri de cabası...
Oradan da Fort Santiago'ya geçtik. İspanyolların silah deposu, hapishanesi ve yaşadıkları kale şimdi restore edilmiş. Rizal'in hapis yattığı müze odadan kalenin çıkışına kadar ayak izleri metal adımlarla belirlenmiş. Çok etkileyici. Dr. Rizal adımlarının sonunun ölüm olacağını, hangi saatte öldürüleceğini bir gün önceki mektubunda yazmış ve bile bile bu yolu yürümüş. Gençler adımlara sıralanarak poz veriyorlardı. Kale denize uzanan İlog Pasig nehri kıyısında . Çıkışta ilk jeepney deneyimimizi yaşadık. 2 kişi 22 PHP = 1 TL
Jeepneyler 1940'larda Amerikalılardan kalan jeeplerin, yanları açık, kamyonet-limuzin karışımı bir araca dönüştürülmesiyle ortaya çıkmış bir dolmuş.Filipin'in sembollerinden olan araçların tümü ,rengarenk, şasilerinin büyük kısmı el yapımı, hiç biri diğerine benzemiyor, hepsinin ayrı ismi var. Trafiğin çözümsüzlüğünün sebeplerinin başında gelen bu sevimli araca binmek için epeyce eğilmek lazım, çünkü tavanları çok alçak. Soğuğu tanımayan ülkede jeepneylerin de yanları açık, havadar, doğal klimalı.Karşılıklı oturma düzeniyle ortalama 18 kişilik. En uzun bindiğimiz yaklaşık 1 saatlik mesafeye bile kişibaşı 11 PHP, yani 50 kuruş ödedik. Paralar bizdeki dolmuşlar gibi elden ele aktarılıyor.
Kalabalık alışveriş semtlerinden Divisoria'ya yaklaştıkça hava kirliliği , egsoz kokusundan nefes almak bile zorlaştı. Hava kararmak üzereyken mahşeri kalabalık ve karmaşa içinde Divisoria Mall'e girdik. Labirent gibi daracık koridorlar elektronik, aksesuar, giysi.vs. çin mallarıyla doluydu.
Otobüslerin indirme ve bindirme durakları farklı. Trafikte sadece bu kurala tam uyuluyor zaten...Otobüslerin klimalı ve videolu olanına bindik, koltuklar sağlı sollu 3'e tane ve daracık, herkes film izliyordu. İçerisi daha çok sinema salonuna benziyordu.
Merkezden uzaklaştıkça ekonomik görünüm çok çok değişiyor. Otelimizin olduğu Makati bölgesi en modern finans merkezi. Gökdelenleriyle uçaktan bile farkediliyor.
Çin mezarlığının girişinde yerel rehber olduğunu söyleyen Rodolfo yakaladı bizi.54 hektarlık alanı kendi başımıza gezemeyeceğimize ikna etti . Pazarlık 1 saati 450 Peso ile başladı. Yarım saat bize yeter dedik. "Yetmez" dedi. Fiyat ülke standartlarına göre yüksek,tutturabildiğine kazıklama mantığında olmasa çok soracağımız olduğundan rehber istiyorduk. Sonuç : 1 saat 300 PHP yaklaşık 15 TL.
Çin dışındaki tek Çin mezarlığıymış. Filipinli zengin çinli ailelerin servet ödeyerek kilise, tapınak, ev şekillerinde yaptırdıkları , bazıları 2 katlı aile mezarlığı 1877'den beri varmış. Budist, katolik, protestan, taoist inançlarına göre değişik yapılar var. İçlerinde tuvalet, mutfak olmasının nedeni sık sık ziyarete gelenlerin burada ailece yemek yemeleriymiş. Bazı mezarların içi açılmış. Cesetleri Çin'e götürenler varmış. Yakmak isteyenler krematoryuma 14 000 PHP ödüyorlarmış. Krematoryumun içine girdik ama fotoğraf yasak. Japon istilasından kurtulmaya yardımcı olanlar için dikilen anıtlar da var. Bazı mezarlar daha mütevazi, küçük ve tek odalı. Hayattaki aile bireylerine ayrılan boş mezarlar kırmızı renkle belirlenmiş. Daha da mütevazi olanlar ise duvarlarda kutucuklar içinde. Önlerine yiyecek, çiçek, buda heykelleri, fotoğraflar konulmuş. Hemen yandaki şömine gibi ocağın içinde de aileler ölülerinin ruhları için para ya da sembolik kağıtlar yakıyorlarmış. Her inanca açık olduklarını göstermek için Budist tapınağına konulan rahip Charles Polonka 'nın heykelini de gösteriyor rehberimiz. Rodolfo çok soru sorduğumuz ve not aldığımız için bizi gazeteci zannedip ücretini 600 PHP olarak yazmamızı sıkı sıkı tembihledi.
Çin mezarlığından çıktıktan sonra trenle Quiapo'ya geçtik. Zenci İsa heykeli ile ünlü kilisenin etrafı pazar yeri. Ama öyle böyle değil. Kalabalığından geçtik, giyim-kuşam, yiyecekler,dilenciler, tarotçular, CD satıcıları... Dini figürler satan tezgahlar arsında yan gelip yatanlar bile vardı. Uzun bir teli sallaya sallaya satmaya çalışan adama ne sattığını sorduk. Evlerde tuvaletlerden yılan geliyormuş, bu teller o yılanları kovmak içinmiş. Kilise hangar gibi, her tarafı açık, pazarla içiçe. Bu kadar uluorta kilisede fotoğraf yasak. Görevliler tepemizde. Rica minnet iki poz alabildik.
Apsisteki İsa heykeli gerçekten zenci. Görevliye dümdüz sorduk :" İsa neden sadece burada zenci?" Cevap: "Tarih öyle söylüyor.." ????
Açııız, çok acıktık. Çevrede iştah açıcı bir görüntü yok. Yanımızdaki kraker ve leblebiler durumu idare edemiyor. Yandaki modern görünümlü binanın üst katında Jollibee tabelasını gördük. Mc Donald's 'a alternatif olarak açılmış 7/24 çalışan bir hamburgerci zinciri. Her yerde, özellikle Mc Donald's 'ların yakınlarınlarında Joolibee görülüyor. Temiz görünümlü, kalabalık, hamburgerden başka yemek de yenilebilecek bir yer. Hamburgerlerimizi aldığımızda tepsiye bakıp gülmekten yıkıldık. Amerikalıların Mc porsiyonlarının yanında kuş yemi büyüklüğünde 2 hamburgercik...
Hiç yoktan iyiydiler.
Sahilde yürümeye başladık. Satıcılar, turistler, fotoğrafçılar, balıkçılar.. herkes burada. Bir de ünlü "balut" satıcıları... Görüntüsü bile iğrenç hatta bazı Filipinlilerin bile yiyemediği bir ördek yumurtası. Civcivin yumurtadan çıkmasına az bir zaman kala yumurtayı haşlayıp yuzlayarak yediklerini düşünün. Çok yararlıymış. Bir tanesinin parasını ödeyip içini açtırdık, iğrene iğrene fotoğrafını çektik. Satıcı yemediğimize çok güldü. Lezzetli olduğunu ve güç verdiğini söyledi ama arkamıza bakmadan gün batımına yöneldik. Sahil boyu yürüyerek muhteşem gün batımını saniye saniye izleyip fotoğraf çektik. Balıkçılar, gemiler, batan güneş... tablo gibiydi.
Oradan modern ve büyük alışveriş merkezi SM Asia Mall'a geldik. Yemek ve halo halo dışında ilgimizi çeken hiç bir şey olmadı.
Gece yarısı başta sahilde olmak üzere birçok yerde havai fişek gösterileri vardı. Çok güzeldi.
Manila dünyada kendi nüfusuna göre yerleşik yabancı oranının en yüksek olduğu şehirmiş.Biz sevdik mi? Sevdik..Bir daha gelmek ister miyiz? I-ııh. Filipinler'e bir daha ki gelişimiz kesinlikle diğer adalarına,deniz tatiline olmalı..